Evcil kedi tarihi ve Kediseverlik
Kediler evcil dostlarımız arasında belkide, evde birlikte yaşamaya en elverişli canlılardır (tabi sorumluluk bilinciniz varsa). Evlerine kısa sürede ayak uyduran kediler, oyun alanlarını, tuvaletlerini, yemek yedikleri yeri hemen benimserler ve uyum sağlarlar. Yaşam alanınıza ilk defa kedi alıyorsanız öncelikle “kedi insanı” mısınız buna karar vermelisiniz. Kediseverlik ve kedilerle yaşamak evde bakabileceğiniz bir çok farklı yoldaş cana göre farklı bir sorumluluktur. Kedi sevmek “beklentisiz” bir yoldaşlık serüveninin tanımıdır. Hatta çoğu zaman bu beklentisizlik, tek taraflı bir hizmet etme sorumluluğuna dönüşür.
Kediseverler belirli bir bilinç ve farkındalık düzeyine ulaşmış insanlardır ve evdeki yoldaşlarının “insanı” olmaya kendilerini adamışlardır. Unutmayın; Kedinin sahibi olamazsınız onun insanı olursunuz
Köpeğin yoldaşı olabilirsiniz, terliğinizi getirir, komut öğretirsiniz sizi korur, yatacağı yeri gösterirsiniz orada uyur hiç şikayet etmez. Köpekler her anlamda sıkı bir dost ve yoldaştırlar. Sizi yargılamazlar ve doğru şekilde eğitim verirseniz sizin kurallarınız dışına kesinlikle çıkmazlar. Köpeklerin karakterine en büyük etki insan yoldaşlarıdır. Sahibinin her hareketi her tavrı köpeğin karakterine etki eder. Köpekler doğru ve sevgi dolu ellerde sizin ve ailenizin en yakın dostu arkadaşı olabilirken yanlış ellerde kontrolsüz bir şiddet ve korku unsuruna dönüşebilirler.
Kedileri değiştiremezsiniz. Kedileri kendilerine has karakterleri ve yaşam tarzlarıyla “o şekilde” kabul etmek zorundasınız. Küçük yaşlarda aldığınız bir kediye çok kısıtlı bazı yasakları öğretebilmeniz mümkün ancak kedinin günlük rutinine direkt müdahale edebileceğiniz bir emir komuta zincirine hiçbir zaman dahil edemezsiniz. Sizinle ast-üst ilişkisine girmeye yanaşmayacaktır. Onlar evcil hayvan dünyasının anarşistleridir. Zaten böyle bir ilişki, kediseverin yoldaşından bekleyeceği bir şey değil.
Kediler özgürlüğüne düşkün canlılardır. Konformisttirler ve beklentileri karşılamak gibi bir dertleri yoktur, öyle bir sorumluluk bilinciyle yaşamazlar. Onlar, evde de besleseniz sokakta da “kendilerine has” dırlar kişiliklerinden hiç bir zaman ödün vermezler.
Kediler, şehir hayatına uyum sağlamış da olsalar atalarından gelen genetik özelliklerinin hemen hepsini korumayı başardılar. Bu değişmez karakteristik özellikleri sayesinde hijyen konusunda çok titizdirler ve insanlara taş çıkartacak damak zevkine sahiptirler. Onları bu doğallıkları, hoyrat ve özgür tavırları içerisinde rakipsiz estetikleriyle evinize misafir etmenin keyfi ve aynı hayatı paylaşıyor olmanın hazzı tarifsizdir. Kısa sürede evin bireyi, karakterine göre evin asi çocuğu, kavgacı oğlu/kızı, sakini, suratsızı, uykucusu, avcısı oluverirler. Ama bir kediseverin gözünde hiçbir zaman nankör olamazlar. Nankör kedi fenomeni, kedilerden sahiplerine karşı “biat” ve her şeyiyle kabulleniş beklentisi içerisinde olan insan egosunun uydurduğu bilinçsizce kullanılan yanlış bir söylencedir. Hayvanlara evini açması onları beslemesi karşılığında onlardan hizmet/karşılık bekleyen, insanlaşma ibareleri bekleyen düşüncenin bir sonucu olarak halk arasında kullanılır.
Kırsal kültürden gelen toplumlarda kedilere karşı bir ön yargı vardır. Kırsal kesimde evlerde beslenen her hayvan bir amaç için tutulurdu. Tavuklar eti ve yumurtası için, küçükbaş hayvanlar eti, yünü ve sütü için, köpekler vahşi hayvanlardan sürüleri ve evi korumak için beslenirdi. Bu sistemde kedilerle duygusal bağ kurmak anlamsızdı, onlar fare ve kemirgen basmış ağılları, depoları temizlemek için çalışsa kafiydi. Günümüzde kırsal kesimde hala kediler fare ve küçük kemirgenlerle doğal mücadele amaçlı kullanılmaktadır. Çetin yaşam koşulları ve kırsal hayat hayvanlarla insanlar arasındaki karşılıklı ilişkiyi ve döngüyü gözlemlemek için çok güzel bir örnektir. Bu döngüde kedi avcı özellikleri sayesinde hayatta kalmış, besin kaynakları insanlara faydalı olacak şekilde kurgulanmış, dolayısıyla günümüze kadar insan toplumları arasında varolmayı başarmışlardır. Kedilerin evcilleşme sürecide yerleşik hayat ve tarımla birlikte olmuştur. 8000-9000 yıl öncesine dayanan bu süreçte günümüz kedilerinin ataları, tahılları fare ve diğer kemirgenlerden korumak için evcilleştirilmişlerdir. Orta Çağ’a kadar süren bu evcilleşme ve insanlarla iyi ilişki dönemi farklı dini inanışlar ve kediye şeytani misyonlar yükleyen bir çok yobaz düşüncenin popüler olmasıyla kedilere karşı korku ve düşmanlığa dönüşmüştür. Mısır tarihinde tanrılaştırılan ve zarar vermenin bile ölümle cezalandırıldığı kediler bir anda şeytani bir varlık olarak betimlenmiş, cadılarla ve cadılıkla ilişkilendirilmişlerdir. Bu süreçte kedi türü büyük ölçüde yok edilmiş, vahşi alanlara sürülmüştür. Kedilere karşı yapılan bu kıyım Orta Çağ boyunca sürmüş ve doğal döngüyü bozmanın sonucu insanoğluna fena mal olmuştur. Kedi popülasyonunun neredeyse yok olmasıyla fare ve hastalık taşıyan kemirgenlerin sayısı bir anda kontrolsüzce artmış insanlık tarihinin en çok can alan olayı veba hastalığı yayılmış ve binlerce insan hastalıktan kırılmıştır. Vebanın yayılmasıyla, o döneme kadar soyu tükenme tehlikesine giren kediler hastalık yayan fareleri avlayarak vebaya karşı mücadelede faydalı olmuşlar ve tekrar insan toplulukları arasındaki yerlerini almışlardır.
Modern şehir hayatına geçişle kedilere ihtiyaç kalmamış, hastalıkla ve kemirgenlerle mücadelede ilaç kullanımı ve gelişen endüstriyle birlikte yüzyıllardır insanlarla yaşayan ve dolaylı da olsa onların hayatını kolaylaştıran kediler nankör birer sokak hayvanı olarak insan atıkları arasında modern dünyanın tehlikeleri içinde yaşamaya mahkum edilmiştir.
Halbuki hayvanseverlik insan olmanın doğal sonucudur, yaşadığımız gezegeni başka canlarla paylaşıyor olmamızın bir karşılığıdır. Değiştirip, bozup tahrip ettiğimiz üzerine beton şehirler kurup kirlettiğimiz, kaynaklarını tüketip el koyduğumuz bu gezegende bizimle birlikte bizim şehirlerimize hapsolmuş bizim yaşam koşullarımızda varolmaya zorlanmış diğer canlılara karşı sorumluluk hissederek beklentisizce bir şeyler yapabilme mücadelesidir.
Kediseverlik, avcı toplayıcılıktan yerleşik hayata geçen atalarımızın yiyecek kaynaklarını yüzlerce yıl beklentisizce korumuş, hastalıklarla mücadelesinde insanların yanında olmuş, sanata sanatçıya tarihin her dönemi ilham vermiş konu olmuş doğanın müthiş estetiğinin canlı birer örneği olan kedilere duyulan sevgi ve saygının günümüz modern insanında vücut bulmasıdır.
Kediseverlik hayata ve topluma antikapitalist bir duruştur. Modern insanın dünyasının sonu olmayan bir tüketim çılgınlığından ibaret olduğunu farkettiğinizde tüm yaşamını ve ilişkilerini kar-zarar, gelir-gider dengesi üzerine kuran ve öyle yaşayan insanoğlunun, kendi yozlaşmış sisteminde bulamayacağı “saf” ve “karşılıksız” sevgiyi biraz olsun hissedebileceği bir fırsattır.
Kedileri seviniz ve onlara saygı duyunuz. Uçsuz bucaksız yemyeşil arazilerde özgürce koşup avlanabiliyorken onları hayatımıza dahil ettik, Mısır İmparatorlarının altın varaklı yataklarında uyudular, görkemli şatoların, köşklerin som mermer koridorlarında gezindiler, yıllar boyu çiftçilerin kurtarıcısı oldular. Yinede sürüldüler, katledildiler yinede nankör bilindiler. Binlerce yıldır yaptıklarımıza rağmen bizden vazgeçmediler. Artık geldikleri noktada insanoğlunun geldiği noktada bizlere her zamankinden daha çok ihtiyaçları var. Onların ne mirası ne de kaderi beton şehirlerde ölümle burun buruna yaşamalarına, asfaltlarda, otomobillerin altında acı içinde ezilerek ölmelerine müsade etmemeli. Şimdi sıra sizde.