The Green Mile (1999) ve George Stinney

Ralph Nelson/Castle Rock Entertainment

Yönetmen : Frank Darabont

Yazar : Stephen King – Frank Darabont

1999 yılında Stephen King’in romanından uyarlanan Yeşil Yol isimli filmi, sinemayla ilgili olup bilmeyen azdır. Yeşil Yol’un konusu, baş karakter kibar dev John Coffey’in iri cüssesine rağmen taşıdığı çocuksu ve berrak kalbi, açıklanamayan güçleri ve onu idama götüren hikayesi izleyen herkeste eminim derin bir iz bırakmıştır. Filmin senaryosundan ziyade Stephen King’in filmin uyarlandığı romanı yazarken ilham aldığı gerçek bir hikayeyi anlatacağım. Filmi ilk izlediğimde son sahnesinde ağladığım belli olmasın diye ailemin yanından ufak ufak mutfağa kaçışımı hala hatırlarım. O yıllarda konunun gerçek bir hikayeden ilham aldığını bilseydim sanırım film bende daha derin bir iz bırakırdı.

Yeşil Yol’un ana karakterini canlandıran John Coffey’e hayat veren Michael Clark Duncan, Chicago’nun fakir bir mahallesinde doğmuş, 5 yaşında babası tarafından terk edilmiş. Kız kardeşi ve annesi tarafından büyütülen Michael uzun yıllar petrol şirketlerinde beden işçisi olmuş kuyu kazmış, gece kulübü ve barlarda korumalık yapmış. Annesinin onu oyuncu olmak konusunda motive etmesiyle Los Angeles’a taşınmışlar. Duncan burada bir süre Will Smith, Jamie Foxx, Martin Lawrence gibi ünlülerin korumalığını yapmış ve filmlerde küçük roller oynamış. Armageddon‘un çekimleri sırasında Bruce Willis’ile tanışmış, Willis Duncan’ı Frank Darabont’un üzerinde çalıştığı Yeşil Yol için önermiş ve böylece kibar dev karakteri hayat bulmuş. Duncan Yeşil Yol’da ki rolüyle bir çok ödül kazandı. Ödüller üzerinden değerlendirirsek kariyerinin zirvesinin Yeşil yol olduğunu söyleyebiliriz. Michael Clark Duncan 2012 yılında 54 yaşında kalp krizinden vefat etti.

Filmin konusuna gelirsek, Stephen King bu hikayeyi önce altı ciltlik bir roman olarak yayınlamış. Daha sonra tek kitap haline getirilen roman büyük rağbet görünce 1996 yılında altı bölümlük bir mini dizisi yapılmış. Yeşil Yol, usta yazar King’in hayalgücüyle kurgulanmış da olsa ilham aldığı tarihsel bir olay var. Bu olay kayıtlara geçmiş en genç insanın idamının yer aldığı bir çarpık adalet ve ırkçılık hikayesi.

Tarih bizi 1944 yılında ABD’nin Güney Carolina eyaletindeki Clanderon şehrinin Alcolu ilçesine götürüyor. Ağırlıklı olarak kereste işinde çalışan insanların yaşadığı bu ilçede 21 Ekim 1929’da doğan George Stinney, King’in ilham aldığı Coffey karakterinin aksine cılız sıska bir siyahi çocuktu. 24 Mart 1944’de 11 yaşındaki Betty Binniker ve 7 yaşındaki Mary Thames isimli iki çocuk bu ilçede vahşice öldürüldü. Kafalarına büyük ve sert demir bir cisimle vurularak öldürülmüş ve bir kuyuya atılmışlardı. Aileleri çocukların cesetlerinin bulunmasından bir gün önce polise kayıp ihbarı yapmıştı. Cesetleri inceleyen yetkililer kafataslarının parçalandığını tespit etti. İki çocuk vahşice katledilmişti. İlçede yapılan soruşturma kapsamında çocukların bulunduğu bölgeye yakın bir yerde inek otlatan George Stinney sorguya alındı. George bu sırada 14 yaşındaydı. polisler George’u yanında ebeveynleri veya başka bir avukat olmadan yalnız sorguladılar. George’un evinde yapılan bu sorgulamanın detayları bulanık. Kimi kaynaklarda çocuğun cinayeti üstlenmesi için olayı soruşturan polislerden baskı gördüğü, tuvalete gitmesine dahi izin verilmediği, cinayeti işlediğini kabul ederse ona yiyecek verileceğini söyledikleri gibi iddialar yazıyor. 14 yaşında bir çocuğu yalnız ve stres altında sorgulayan iki polis sonuçta çocuktan “suçu işlediğine dair ifade” aldıklarını söylerek olayı mahkemeye taşıdılar. Bu sırada çocuğun kız kardeşi ısrarla olayın işlendiği iddia edilen zaman zarfında kardeşinin kendisiyle birlikte inek otlatıyor olduğunu söylemekteydi. Öldürülen kız çocuklarını iddiaya göre son görenler yine George ve kız kardeşiydi. iki küçük kızın bisikletle dolaşırken George ve kardeşinin yanına geldiği ve çarkıfelek çiçeği toplamak istediklerini nerede bulabileceklerini sorduğu da çocukların sorgulama sırasında anlattıkları arasında.

George Stinney jr. Davası

Sorgunun ardından ailesinden alınarak hücreye konulan George için artık kötü günler başlıyordu. Ailesi bölgedeki sayılı siyahilerden ve o dönemin Amerikasında renkleri nedeniyle ikinci sınıf olan bu insanlar daha mahkeme dahi olmadan ilçe halkı tarafından baskıya uğradılar. Bu baskı yüzünden çalıştıkları kereste şirketinin lojmanında kalan George’un ailesi buradan çıkarıldı ve ilçeden uzaklaşmak zorunda kaldı. George hücreye kapatılırken ailesi de zarar görmemek için ilçeden uzaklaştılar. George’un yakalanması ve idama giden süreç yaklaşık 80 gün sürdü. 80 günlük süre zarfında George adına savunma yapmak için hiç bir talepte bulunulmadı. 14 yaşında cılız bir çocuğun 11 ve 7 yaşında iki çocuğu yaklaşık 15 kiloyu bulan bir demirle öldürüp nasıl kuyuya taşıdığını ise kimse sorgulamadı. Dönemin Carolina’sında ne jüri arasında ne de mahkeme içerisinde siyahilerin bulunamayacağı bir kanun olduğu için tamamen beyazlardan oluşan 1000 kişiye yakın bir izleyici ve jüri kitlesiyle George yargılandı. yaklaşık 10 dakika süren bu yargılama sonucunda George’u sorgulayan yozlaşmış polislerin sözlü ifadeleri kanıt sayılarak George Stinney idama mahkum edildi. Bu arada George Stinney’in suçu kabul ettiğine dair yazılı bir belge de bulunmuyor. 1944 yılında dahi yazılı olarak alınması gereken bir belgeden bahsediyoruz. Yapılan mahkeme sonrası kamuoyundan mahkeme kararına küçük tepkilerde oldu, insanlar California valisine ve mahkemeye mektup yazarak idamı durdurmalarını talep ettiler. California valisi bu tepkilere cevaben kamuoyuna, öldürülen kız çocuklarından birinin tecavüze de uğradığını vurgulayan bir konuşma yaptı. Tüm bu süreçte George kimseyle görüştürülmedi, ailesi veya bir başka yakını, idam edileceği dakikaya kadar onu göremedi ve onunla konuşamadı.

George’un infazının 16 Haziran 1944’te Güney Karolina, Columbia’daki Central Correctional Institution’da saat 19:25’te yapılması planlandı. Burada daha önce benzer bir idam yapılmamıştı. O nedenle Pennsylvania’dan bu idam için eski bir jeneratör ve sandalye getirtildi. İdam günü geldiğinde George Yeşil Yoldan ağır ağır elektrikli sandalyeye doğru yürüdü. Elektrikli sandalye yetişkinler için tasarlandığından George sandalye için kısa kalıyordu. Az önce günahları(!) için ona bir şeyler okuyan Peder’in elindeki incil alınıp George’un oturacağı sandalyeye yerleştirilerek boyu uzatıldı. Anne ve babası son sözlerini duymaları için George’un yanına getirildi. Görevliler George’u sandalyeye bağlamaya başlayınca çocuk ağlamaya başladı. Yüzü kumaş bir maskeyle kapatıldı. 14 yaşında California yasalarınca idama mahkum edilen George Stinney’in vücuduna elektrik verildi. Ancan kurulan düzen yetersizdi ve George’un ölmesi için 8 dakike boyunca 3 defa elektrik verilmesi gerekti. Bu süreçte George’un yüzündeki maske yandı ve yanmış yüzü ortaya çıktı.

George Stinney’in idamında kullanılan sandalye

George’un Ölümü Sonrası Adalet Arayışı

George Stinney 16 Haziran 1944’de 14 yaşındayken idam edildi. Stephen King’in ilham aldığı bu olay ve yazdığı roman, 1999 yılında Frank Darabont’un yönetmenliğinde sinema tarihi için unutulmaz olacak kült bir filme Yeşil Yol’a dönüştü. 2004 yılında Alcolu’da yaşayan yerel bir tarihçi olan George Frierson eski gazete küpürlerini incelerken Stinney davası ile karşılaştı ve bunu araştırmaya başladı. Bir kaç gönüllü avukatla birlikte konuyu araştırıp yaşayan insanlara ulaşmaya çalıştılar. Amaçları yıllar sonra da olsa George için adaleti sağlamaktı. Suçu işleyenin aslında o dönemin önemli beyaz ailelerinden birine mensup bir kişi olduğu, olayın üzerinin bu yüzden kapatıldığı gibi iddialara ulaştılar. Stinney’in kardeşlerinden olayın olduğu iddia edilen gün boyunca birlikte olduklarına dair yazılı ifadeler aldılar. Öldürülen kızları bulan ve kuyudan çıkaran rahip, kuyunun çevresinde ve içinde çok az kan gördüğünü büyük ihtimalle cesetlerin oraya taşınarak atıldığını ifade eden yazılı bir ifade verdi. Tüm bu yerel ve aktivist grupların çabalarının ardından 16 Aralık 2014 yılında Çevre Mahkemesi yargıcı Carmen Mullen davayı yeniden açıp duruşmayı onaylamak yerine George Stinney’in mahkumiyetini etkili bir şekilde savunulmadığı ve adil bir şekilde yargılanmadığı kararıyla bozdu. Stinney’in avukatının gerekli tanıkları çağırmadığını ve temyiz hakkını kullanmadığını ifade etti. Yargıç Mullen, Stinney’in bu suçu pekala işlemiş olabileceğini vurgularken, yargılama, tanık dinleme ve kanıt sürecinin hatalı olduğunu dile getirdi. Carmen Mullen’in bu kararına latince bir terim olan Coram Nobis Emri deniyor. Yani “Before us” Geçmişte görülmüş bir davanın usülen eksik ve hatalı yönleri olması nedeniyle verilen kararın, mahkumiyetin bozulması. Ancak bu emir 70 sene sonra da olsa George’a tam bir adalet getirmedi. George Stinney’in ailesi onun suçsuz olduğundan emin. Tek beklentileri California mahkemeleri ve adalet temsilcilerinin onlara borçlu olduğu bir özürdü.

George Stinney davasında kilit rol alan polisleri, George’u idama götürecek ifadelerin sahiplerini bugün kimse hatırlamıyor. Tıpkı ülkemizde yaşı büyütülerek asılan Erdal Eren‘i idama götürenleri kimsenin hatırlamadığı ama Erdal’ın hiç unutulmadığı gibi. George Stinney içinde durum aynen böyle. Devlet yetkisiyle cinayet işleme, yozlazmış adalet sistemi ve ırkçılık dendiğinde, sermayeye, güce tapanların görevlerini kötüye kullanması dendiğinde akla gelen bir isim oldu ABD’de George Stinney. Çünkü Gerçekler her zaman her fırsatta gün yüzüne çıkmak ister. Bugün hala daha George Stinney’in katil olduğuna ve idamı hak ettiğine inanan binlerce beyaz amerikalı da var. İnsanlar inanmak istediklerine inanırlar. Bu durum bazen gerçekleri manipüle etmeye hatta gerçeklik algısından çıkarak içimizde hep yaşayan şiddet dürtüsünün ortaya çıkmasına kadar gider. Ehlileşmemiş fanteziler ve iç güdüleriyle insan hayvanı, içindeki öfkeyi ve yok etme arzusunu dizdinlediği sürece gelişir ve evrilir.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın