Türkiye de Çalışma Koşulları ve İşçi Hakları

4857 sayılı iş kanununun 63. maddesinde belirtildiği üzre sigortalı bir işçinin haftalık çalışma saati 45 saattir. Bu da çalışanın haftalık izni hariç 6 gün çalışacağı hesaplanarak günlük ortalama 7,5 saate tekamül eder. Günlük çalışma saatleri haftalık 45 saati geçmemek kaydıyla günlük 11 saate kadar çıkabiliyor. Geçmişte fiş biriktirerek aldığımız asgari geçim indirimi ödemeleri çocuksuz olan evli çalışanlar için geçerli asgari ücretin içerisinde yer alıyor. Çocuğu olmayan ve eşi çalışan bir personel 1300 lira asgari ücretin içerisinde AGi(Asgari geçim indirimi)’nide de alıyor.  Peki çocukları olan veya eşi çalışmayan çalışanlar için durum nedir. İşte orası biraz detaylı. Böyle durumlarda işveren çalışanlarına form doldurtarak evde kaç çocuk var eş çalışıyor mu bunu belgeleyerek çalışanın maaşına yansıyacak asgari geçim indirimi ücretini ekstradan ödemek zorunda.

Türkiye de kanunda belirtilen asgari ücret ve çalışma saatleri koşullarına uymayan bir çok işletme mevcut. İnsanlar işlerinden olmamak için bu duruma sessiz kalmak zorunda bırakılıyor. Ağır geçinme koşulları nedeniyle bir de evde çocuk varsa çalışanlar şartlara sessiz kalıyorlar. Devlet mekanizmasının böyle durumlarda hızlı geri dönüşleri yaşamaması ve çalışanın kendisini bu adil olmayan koşullarda yalnız hissetmesi de bu adaletsizlikte büyük etken. 20 sene boyunca aynı işyerinde çalıştıktan sonra tazminatını alamayarak mahkemeye giden insanların olduğu bir ülke Türkiye. Vefa ve emeğin kıymetinin iki dudak arasında olduğu bir işsizler tarlası. Maliyet hesaplarını işçilerin yemeğinden, suyundan ve mesaisinden yapan işletmelerin bol bol yer aldığı bir ülke burası.

Bu bürokrasi çıkmazlarına küçük bir örnek vermek istiyorum. Yaklaşık dört sene önce bir arkadaşım çalıştığı işletmede ki ağır koşullar nedeniyle işten ayrılıyor. Bir ay çalıştığı işyerinde sigortası da başlatılmıyor. Sigortasız çalışan başka personeller de bulunuyor aynı işyerinde. Biz de bu insanları maliyeye şikayet ettik. Aradık ve ihbarda bulunduk. Bizlere süreci takip etmemizi telefonumuza da süreçle ilgili sms geleceği söylendi. Üzerinden yaklaşık 2-3 ay geçtikten sonra şikayetinizle ilgili herhangi bir tespit yapılamadı dendi. Devlet sigortasız çalışanın orada çalışırken bunu bildirmesini ve kontroller sırasında da deşifre olmasını istiyor bir nevi. Yani süreç şöyle işliyor, siz sigortasız çalıştığınızı orada çalışırken, ayrılmadan bildirip adresi veriyorsunuz, devlet gelip bunu belgeliyor sizin de sözlü onayınızı alıyor ve işyerine uyarı veya ceza kesiyor. Bu cezalar 30 binlerden başlıyor. Sizi işveren ile karşı karşıya bırakıyor. Halbuki ihbarı alan kurum bu işletmeye habersiz veya ani bir ziyaretle gidip bir kaç evrak istese oradaki çalışanların “biz çalışmıyoruz yardım ediyoruz” sözleri bile havada kalacakken bu durumu iyice zorlaştırıp çıkmaza sokarak insanların bu hakkını kullanmamasını istiyor gibi. Halbuki bu işverene kesilen ceza “X kişisinin şikayeti yüzünden” değil “sigortasız personel çalıştırdığı için” kesildi. Tabi bu durum 4-5 sene önce böyleydi şimdi hala aynı şekilde mi işleyiş bilemiyorum.

Gelelim mesai ücretleri ve kanunda belirtilen haftalık çalışma saatlerinin iş dünyasında ki gerçek dışılığına. Özel sektörde 10 saatin altında çalışan insana rastlamak maalesef zor. Bu çalışma süreleri yemek ve çay molalarıyla süslenerek işçinin çalıştığı süre ile işletme içerisinde bulunduğu süre ayrılıyor. Çalışanın kendisine ait özel hayatı, sosyal yaşamı, hobileri olmasın isteniyor. Hayatının büyük bölümünü işi alsın, fazla düşünmesin, işle yatıp işle kalksın düşüncesi hakim. Bu kapitalist ve sermaye dostu algıyı bizzat çalışanın kendisi besliyor aslında.

İşiniz, uğraşınız yani hayatınızı idame ettirdiğiniz parayı kazandığınız “şey” sizin kimliğiniz değildir.  İşiniz sizin vasıflarınızdan , yeteneklerinizden bir tanesi olabilir. Çok yönlü düşünmelisiniz. Çok yönlü yaşamalısınız. Yeniliklere açık ve etiketlerden sıyrılmış bir bakış açısıyla dünyayı görebilmesiniz.  Eski İsveç Bakanı Monah Sahlin güncel bir örnektir. Türkiye dışında insanların iş kavramına nasıl baktığına canlı bir örnek Monah Sahlin’dir. Eski devlet bakanı olan bir kadın düşünün boş zamanlarında kızının temizlik şirketinde oda temizliği yapıyor. Kızına yardım ediyor veya bir hobi farklı bir deneyim gibi yaklaşıyor bu duruma. Kötü hırs dediğimiz hadise, sermayenin çalışanlara vadettiği gelecek ve makamı gösterip yıllarca vermemesidir. Siz yıllarınızı çalışma koşulları ve diğer çalışanların hakları demeden bir köylünün ağasına bağlılığı ve biat ı gibi geçirip bir makama geldikten sonra kazandıklarınıza değil o yıllar içerisinde neler kaybettiğinize bakın. Üzerinizde ki ütülü elbiseler ve size “hanım” “bey” diye hitap edip arkanızdan türlü laflar eden iş dünyası yüzlerinin sahte tatmini dışında elinizde kalan başka bir şey olmayacak. Ve hayatınızı koyarak bu sahte düzen içerisinde verdiğiniz savaşın kazanımı bir yaverin yorgun ve ödünlerle dolu yüzü. Yaver olarak gelip, bunu içselleştirerek yaşayıp size iki dudak arasından verilmiş vaatleri kazanmanın mutluluğuyla yaşayıp gideceksiniz. Ömrünüz bol farkındalığınız daim olsun.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Biat etmeyin, adil bir dünya için yaşayın. Kendi alanınızda adil bir alan resmedin o bile yeter.  İdealizmi öldüren sermaye güçlerine boyun eğmeyin. Benliğinizi değiştirmelerine sizi açlık, geçim sıkıntısı ve fakirlikle dövmelerine müsade etmeyin.

 

 

 

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın